loading

Cevat Çapan

Bir Başka Pencereden

O yanan yaz günleri,
kamaşmış koca bir cam göz deniz
ve hızla sararan bir karasevda:
Güz.

 

Dönüş..

Yıllar sonra
odanın kapısını açınca
senin yerine
arkası dönük iki kadın görüyorum
yaşları belirsiz
biri kollarını balkonun korkuluğuna dayamış
öbürü kapının pervazına yaslanmış
uzanıp giden ovaya bakıyorlar
akşam serinliğinde.
Bakışlarının ucunda
mor dağlar yükseliyor
ve inen davarın
çan sesleri duyuluyor uzaktan.
Kapıyı aralık bırakıp
alacakaranlıkta
dağın doruğuna tırmanıyorum
yorgun atımın yedeğinde.

 

Yalnız Uyku

Muazzez uykulu bir kadındı
Uyudu kollarımda.
Uyuma Muazzez, dedim dudaklarımla
Dudakları uyandı.

Aklımda kır çiçekleri kızlar
Kızlar ağustosböcekleri.
Yanımda Muazzez’in
Yorulmuş yalnızlığı.

Bilmeden özlediğim
İçlerinde küçücük
Bayramlar olan kızlar.
Sevdiğim Muazzez’in
Çürümüş çıplaklığı.

Bunlar boyalı saçları Muazzez’in
Bunlar benim delikanlı kollarım.

 

Pusula

Nicedir uzaklardaydım:
uzak dağlar, uzak kıyılar, uzak –
dillerini bilmediğim yaban
insanlar arasında.

Uzayan bir uykunun karanlığından
düşlerin aydınlığıyla vardım
yıllardır aradığım bu adaya.
Toprak, demir şeker kamışı, ipek
ve elmasla uğraştım yıllarca.

Fotoğrafta gördüğün hasır şapka,
keten giysi, gümüş saplı baston
o yılların yorgunluğunu gizliyor
ustaca. Sana çocukluğunda anlattığım
Afrika, Amazon, Santiago, Havana
bütün gençliğimdi benim, olgunluğum.

Doğduğum dönülmez dağ köyüne döndüm
sonunda, geceleri sesiyle uyuduğum
derenin kıyısına.
Toprak dama, tandıra, boğma rakıya.

Beni tanıyasın diye bir gün
doğmanı bekledim sabırla.

 

D’une autre fenêtre

Ces jours brûlants d’été,
une immense mer limpide qui scintille
et une passion qui rapidement s’étiole :
L’automne.

 

Retour…

Des années après
j’ouvre la porte de la chambre
et à ta place
je vois deux femmes le dos tourné
leur âge est incertain
l’une s’est accoudée sur le rebord du balcon
l’autre est adossée à l’encadrure de la porte
elles contemplent la plaine qui s’étire vers le lointain
dans la fraîcheur du soir.
À la pointe de leur regard
s’élèvent des monts violets
et de loin on entend le son des cloches
du bétail qui rentre.
Laissant la porte entrouverte
dans le crépuscule
j’escalade les flancs de la montagne
à l’appui de mon cheval fatigué.

 

Sommeil solitaire

Muazzez était une femme ensommeillée
Elle s’endormit dans mes bras.
Ne dors pas Muazzez, lui dis-je du bout des lèvres
Ses lèvres s’éveillèrent.

J’ai en tête les filles fleurs des champs
Les cigales filles.
À mes côtés la solitude
Lasse de Muazzez.

Les filles qui portent en elles
De toutes petites kermess
Dont j’ai la nostalgie sans le savoir.
La nudité abîmée
De ma bien-aimée Muazzez.

Voici les cheveux teintés de Muazzez
Voici mes bras fringants.

Boussole

J’étais bien loin :
lointaines montagnes, lointaines criques, lointaines-
parmi des gens sauvages
à la langue inconnue.

L’île recherchée depuis tant d’années
Je l’ai atteint à travers l’obscurité d’un sommeil prolongé
et par la luminosité des rêves.
Durant des années, j’ai travaillé la terre,
Le fer, la canne à sucre, la soie et le diamant.

Le chapeau de paille, l’habit en velours,
Le bâton orné d’argent que tu vois sur la photographie
Cachent habilement la fatigue
de ces années. Tout ce que je t’ai raconté de ton enfance,
l’Afrique, l’Amazonie, Santiago, La Havane,
c’était toute ma jeunesse, toute ma maturité.

Finalement, je suis revenu au village de montagne inébranlable où
j’ai naquis, au bord de la rivière qui m’endormait la nuit de ses chants.
revenu au toit en terre, au four, à la raki.

Avec patience, j’ai attendu ta naissance
Pour qu’un jour tu me rencontres.

Traduction: C.Lajus

Photographies: http://cemedib.blogcu.com, http://www.hatirlatalimdedik.com,